18 Nisan 2012 Çarşamba

Ateşle Nasıl Oynanırmış...


Gel bakalım ateşle nasıl oynanır göstereyim..Gör bakalım ateş mi seni yakar, sen mi ateşi?
Ben...
İnsan hala ben kelimesini kullanabiliyorsa küçüktür... Öğrenememiştir kainatın ona anlattıklarını, açmamıştır gözlerini kainatın ona gösterdiklerine...
Oysa ne diyor DOST bak diyor tohum doğasını kabul etmese küçüklüğünü bilmese nasıl büyür de kocaman çınar olur.
Unut diyor DOST bildiklerini unut. Gel al eline bir silgi , şu yeni başlayan güne bilgilerini silmekle başla. Birini nekadar çok aşağılar yahut
 dışlarsan, onun durumuna düşme ihtimalin o kadar artar. Kainatın matemetiğidir. Bir koyar, bir alır insan. Bilmeden kendi hesabını dürer diyor DOST…
Hiçbir konuda emin olma diyor DOST…
Kendini ayrıcalıklı sayma. Konumuna ya da mevkine, ismine veya şöhretine güvenme. Şu hayatta tüm zahiri kisveler sabun köpüğünden ibarettir.
Güzele doğruya nasıl kapar insan kulaklarını nasıl görmez?...
Sonra diyorum şeytan niye var oldu ki? Neydi bizle alıp veremediği.. Herşeye sahipti, en iyi alimdi ama tek bişey eksikti. "Aşk"sızlığındandır bunca kibri..

Eğer diyorum çok konuşmak faydalı olsaydı Allah iki ağız, bir kulak verirdi. Sonra düşünmek gerekti bize neden iki kulak , bir ağız verildi? Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerekti...
Yüreğime koyuyorum elimi kibir zerresine rastlar mıyım diye soruyorum kendime.. Ne diye böbürlenip büyükleniyorsun. Doğumun bir damla su, ölümün bir avuç toprak değil mi?
Geldik madem bu dünyaya sorgulamak gerek hayatı, kainatı, gerçeği, doğruyu, yanlışı.. Gene diyorum ki yüreğime bazısı gelirken, bazısı da giderken gönül açıklığı verir. Dikkat et ve iyi bak ki, sendeki bu gönül açıklığı giderken mi yoksa gelirken mi beliriyor?
Aklım almıyor ama yüreğime sığıyor. Kelimelerim güçsüzleştikçe yüreğimde daha şiddetli kanıyor. Öğrendikçe biliyorum,bildikçe öğreniyorum ama bildiklerim konuşmama izin vermiyor
Ey Gönül !Şimdi sorarım sana, hangi Aşk daha büyüktür..?Anlatılarak dile düşen mi, anlatılmayıp yürek deşen mi?
Ahh ne demiş Şems-i Tebrizi..
"Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor. Derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her sey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli."
Kaldrır mısın bu derinlikleri ey gönül?!
Sonra çevreme dönüyorum diyorum ki
"Otunu, suyunu bilmediğin gönüllerde koyun gütme! Yoksa, 'kaçırcağın keçilere' çobanlık yapamazsın ...!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder